Uzaktan Eğitimle Geçen Bir Yılın Ardından
Bu yazıyı okuyorsanız, öncelikle size teşekkür etmek istiyorum. Şu zor günlerde, psikolojimizin sınırlarının zorlandığı, kendimizi bazen en dipte hissettiğimiz, yeri geldiğinde umudumuzu kaybettiğimiz şu günlerde, umarım size değer veren birileri olduğunu, yalnız olmadığınızı, her daim sizi destekleyecek insanların bulunduğunu biliyorsunuzdur. Eğer ki böyle birisinin bulunmadığını düşünüyorsanız, bana ulaşın, gerek sadece dinlemek olsun, eğer ihtiyacınız varsa konuşmak, öneri vermek olsun, elimden geleni yapmaya çalışayım, şu dönemde yapabileceğimiz en güzel iyilik bu belki de.
Bu yazı, benim ODTÜ’ye veda mektubumun bir parçası. Yayınlandığı tarihin 19 Mayıs olması, her ne kadar bilinçsiz de olsa, Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce ortaya koyduğu yenilikçi ve inkılapçı prensiplerin 2021 Türkiye’sinde küçük de olsa bir temsilini yapma şansını bana verdiği için, gurur duyuyorum; bu vesile ile 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nızı kutlarım!
ODTÜ’de 4 yıldır yapmaya çalıştığım pek çok şey oldu, ancak çevrimiçi dönemde hayatına dokunduğumuz insanlardan duyduklarım kadar beni tatmin eden başka hiçbir şey yaşamadım. Bu sebeptendir ki, okuldan gittiğim 2021 Bahar dönemi itibariyle, 2021 Güz döneminin de çevrimiçi olacağını anladığım an veda mektubuma bu son anketi de eklemeye karar verdim. Önemli bir dipnot geçeyim, güz döneminin çevrimiçi olacağı yalnızca ben ve çevremin şahsi ön görüsü, bu bilginin bunun dışında herhangi bir dayanağı yoktur.
Bu anketi, bu dönem başında, 2021 bahar dönemine yetiştirebileceğimiz öneriler için hazırlamıştık, lakin yetiştiremedik. Her ne kadar güz döneminin uzaktan olacak olması beni öğrenci arkadaşlarım, akranların adına çok üzse de; en azından bu anketin işe yarayabileceğine seviniyorum. Toplamda 1597 yanıt alan, yaklaşık 30 sorudan oluşan bu ankette, amacımız hem eski problemlerin geldiği noktaları anlamak, hem de çözülenlerin yerine ortaya çıkan diğer problemlere ışık tutmak, neler yapabileceğimize dair fikirler ortaya atmak oldu. Anketi aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.
Link: https://forms.gle/V9k8TV57MyYXP9pf6
Raporun bölümlere göre katılım dağılımını aşağıda görebilirsiniz.
Aynı şekilde, raporun sınıflara göre dağılımını da aşağıda görebilirsiniz.
Bu raporda, öncelikle anketteki soruları sınavlar(Sözlü Sınav, Sınavlarda Kamera, Kopya), dersler(Çevrimiçi Laboratuvarlar, Ders İşlenme Yöntemleri), ödevler, Maddi İmkanlar(AdımODTÜ Desteği, İnternet Erişimi, Burs Kesintileri), psikolojik destek, öğrenciler arası destek sistemleri, iletişim ve genel anlamda uzaktan eğitim başlıklarında değerlendireceğiz. Sonrasındaysa bu ve önceki anketlerden, şahsi tecrübelerden, görüşmelerden elde ettiğimiz bulgulardan vardığımız sonuçları yapılandırılmış şekilde sizlerle paylaşacağız. Lütfen, bu raporu okumadan önce, daha önce yazdığımız raporu okuyun, buradaki pek çok bulgu ve düşünce ya temellerini orada atmış, ya da benzer bir temelden geliyor, o rapora pek çok referans da yapıyoruz.
12 Mart 2020 Perşembe akşamı okulların 3 haftalık bir ara tatil dönemine girmesi ile başlayan uzaktan eğitim, 9 ay 12… alpkeles99.medium.com
Uzaktan Dönemde Sınavlar
Sınav sistemlerine ve sınavlar hakkında yorumlara ilk raporumuzda ciddi bir yer ayırmış idik. Çevrimiçi eğitimin en çok tartışılan, en çok üzerine çalışılan tarafı olan sınavlara bu raporda aynı derecede detaylı yer vermeyi düşünmüyoruz. Sınavlar hakkında 3 farklı noktaya değinecek, bu noktaları anket sonuçlarımız üzerinden yorumlayacağız.
İlk noktamız, çevrimiçi eğitimin en tartışmalı kararlarından birisi olan sözlü sınavlar. Şahsım adına sözlülere karşı ciddi bir pozitif bakış açım olsa da, yorumlardan gördüğümüz kadarıyla sözlülerin öğrencilere getirdiği çok ağır psikolojik bir yük var. Bu yükün sebeplerini, nasıl hafifletilebileceğini, sözlünün artılarını ve eksilerini tartışarak başlamak istiyorum. Öğrenci yorumlarına baktığımızda, %57'lik bir kısım sözlü sınavlara çoğunlukla faydasız ve kesinlikle faydasız olarak bakarken, %14'lük bir kısım öğrenci sözlü sınavları faydalı görüyor. Açık uçlu yanıtları incelediğimizde en temel problemlerden birisinin sözlü sınavın “not düşürme” algısı olduğunu görebiliyoruz. Matematik bölümünde uygulanan belli sözlü sınavların toplanan puan yüzdesiyle çarpılarak ortalamaya katılması tepkinin ciddi bir kısmını topluyor. Sınavlara girilen haftaların farklı olmasından kaynaklı iş ve ders yüküne bağlı adaletsizlik, sözlü esnasında düşünecek vaktin olmaması gibi problemler mevcut. En ortak görülen şikayet ise sistemin öğrenci üzerindeki stres yükü. Bu stres yükünün azaltılması için akla gelen ilk fikir sınavın not ağırlığının azaltılması olsa da, incelendiğinde daha efektif yöntemler de bulunacaktır. Örnek vermek gerekirse, benim bir dersimde girdiğimde sözlü sınavda soru geldikten sonra 5 dakikalık bir kitaptan araştırma süresinin ardından soruya cevap veriyor idik. Her soru için mümkün olmamak ile birlikte, hızlı bir araştırma ihtimalinin de rahatlatacağı öğrenciler olacaktır. Sözlü sınav devam ettirilecek ise, bu tip farklı sözlü sınav metotları araştırılmalıdır.
İkinci noktamız, sınavlarda kamera uygulaması. Uzaktan eğitimin özellikle başlarında kamera ile ilgili ciddi tartışmalar dönmüşken, geldiğimiz nokta açıkçası benim için şaşırtıcı. Öğrencilerden aldığımız cevaplara göre, %49'u tek kameranın en faydalı sınav metodu olduğunu düşünürken, öğrencilerin %28'i çift kameralı sistemi destekliyor, yalnızca %23'lük bir kesim kamerasız sınavların en iyi biçim olduğunu düşünüyor. Bunun arkasında pandemi sırasında ciddi bir şekilde gelişen kopya endüstrisinin ve gün geçtikçe daha da eriyen etik değerlere olan öfkenin olduğunu söyleyebiliriz diye düşünüyorum. Uzaktan eğitimin en ciddi tartışma konularından ikisi olan sınavlar ve kopya, öğrencileri öyle bir bıktırmış durumda ki, pek çoğu kamera önlemlerini destekler hale gelmişler. Bu durumda, sınavlarda önlem almayan hocaların aldıkları kararları tekrardan değerlendirmelerinin iyi olabileceğini söyleyebiliriz.
Son olarak, yine kısaca kopya konusuna değinmek gerek. Elbette geri dönememe, çift kamera, SEB gibi pek çok önlem var, ama maalesef ki bunların hiçbirisi hem kopyayı tam anlamıyla önlemeyi başaramıyor, hem de belli dezavantajlarla geliyorlar. Geri dönememenin yarattığı zaman yönetimini imkansız kılma, çift kameranın öğrenci için oluşturduğu gerilim ve bazen teknik bazen maddi yetersizlikler, SEB’in yalnızca Windows bilgisayarlarda düzgün şekilde çalışması gibi pek çok problem var. Elbette bunların hepsini belli bir noktaya kadar aşmaya çalışıyoruz, ancak pandemi başından beri söylendiği gibi, mümkün olan her derste take-home-exam’lere, proje ödevlerine geçilmesi gerek. Bu noktada daha fazla iş gücü gerekiyor, daha fazla asistan gerekiyor elbette. Bazı bölüm derslerinde uygulanan peer review metotları, okulun asistanlara daha fazla kaynak ayırması gibi yöntemler hariç maalesef bir öneride bulunamıyoruz. Tek diyebileceğimiz, tüm hocalarımızdan ricamız, şunu bilin, ne yaparsanız yapın, kopya çeken öğrenciler olacak. Sınavını hocaya çözdüren, ikinci monitör alan, teknolojik hilelere başvuran… Bu öğrencileri de değerlendirmeye alarak notlandırma yapmaya, öğrencilere davranmaya çalışmanızı, ortalamaları buna göre değerlendirmenizi rica ediyoruz.
Dersler
Çevrimiçi dersler, maalesef ki değişimin ve inovasyonun en az olduğu, bizim de en az etkide bulunabildiğimizi hissettiğimiz konu. Üniversite eğitiminin en önemli kısmı olan “eğitimin” bu dönemde gündem olarak bu kadar geriye atılması, baktığımızda üzücü olmasına rağmen, şaşırtıcı değil. Eğitimin kendisi çoğu zaman ölçülebilir olmayıp, sonuçları neredeyse her zaman “ölçüm” üzerinden anlaşılmaya çalışılıyor. Bu noktada odaklandığımız asıl değişim ödev ve sınav yöntemlerinde, onların daha adil, daha iyi nasıl ölçebileceklerine dair oluyor. Bu rapor ile bunu en azından biraz olsun değiştirebilmek, eğitimin iyileştirilmesine dair bazı fikirlerimizi de sunmak istiyoruz.
Bu noktadaki sonuçlarımıza anketimizdeki ders işleme usulü sorusu ile başlamak uygun olacaktır. Senkron/Asenkron ders işleyişi üzerine görüşlerin yarı yarıya bir eşitlik oluşturduğunu ; senkron soru çözümü(recitation) ların ise %72'lik bir baskınlıkla asenkron soru çözümüne göre tercih edildiğini görüyoruz. Bu noktada aslında bakarsanız recitation’ların dersin sağlıklı işlenimine dair önemi kendi başına bir tartışma konusu, pek çok derste recitation yapılmadığını, ya da yapılıyorsa da yeterli önem ve memnuniyetin her zaman sağlanamadığını önceki yıllardan net bir şekilde biliyoruz. Burada sorulacak soruların önden belirlenmiş, çözecek kişinin soruları önceden biliyor, çözümlere ve temellerindeki mantığa hakim oluyor olması soru çözümünün sağlıklı ilerlemesi için elzem bir gereklilik. Diğer noktada senkron bir soru çözümünün öğrencilere anlık olarak kafalarındaki soruları soruyor olma izni vermesi, bunun ana ders anlatımından ayrı olması ile öğrencilerin recitation’a ders videosunu izleyip gelmesi ve kafalarında daha net bir resim çizmesi gibi pek çok faydalı durum var. Burada karmaşık olarak açıklamaya çalıştığımız şeyi kısaca ortaya koyarsak eğer, dersler senkron da asenkron da yapılsa, senkron bir soru çözüm saati konmasının faydalı olacağını düşünüyoruz.
İkinci bir nokta olarak, yine önceki raporda bahsettiğimiz, derslerin mümkün olduğunca hibrit kaynaklarla(okumalar, egzersizler, derslerin ses kayıtları, problem setleri…) öğrenciye alternatifler sunarak ilerlemesi, dersin öğrenci açısından sağlık seviyesini arttıran en önemli faktörlerden bir tanesi. Her alternatif farklı öğrencilerin dersten kopmasını engelliyor, dersin verimini arttırıyor, bu da günün sonunda öğreticinin moral ve motivasyonunun kırılmasını da engelliyor. Hocanın öğrenciyi, öğrencinin hocayı beslediği bu sistemde zincirin her halkasının güçlendirilmesi hepimiz için çok önemli.
Son noktada ise, bu anketimizde odaklandığımız noktalardan birisi olan çevrimiçi laboratuvarlar hakkında konuşmak istiyoruz. Teorik dersler her ne kadar belli bir seviyeye kadar çok değişmeden uzaktan eğitime aktarılabilse de, pratik laboratuvar derslerinin aktarımı esnasında pek çok problem yaşandı, pek çok çeşitli çözüm önerileri ortaya konuldu, bu konuda öğrencilerin düşüncelerini de öğrenip hocalarımıza aktarmak istedik. Öğrencilere çevrimiçi laboratuvarlar hakkında sorduğumuz soruda yalnızca %14'lük bir kesim öğrenciden çoğunlukla faydalı ve kesinlikle faydalı cevabını alırken, %58 lik bir kesimin çevrimiçi laboratuvarları faydasız olarak gördüğünü anlıyoruz. Bunun sebebini daha iyi anlamak için açık uçlu yanıtları ve yorumları okuduğumuzda, bu görüşün sebebinin lablara dair olan “labların en temel amacı pratik kazandırmaktır, çevrimiçi lablarda bu yapılamaz” görüşünün yanı sıra lab uygulamalarındaki sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Çevrimiçi laboratuvarların normal dönemdekinden çok daha fazla vakit istediğinden bahseden ciddi bir kesim öğrenci mevcut, diğer yandan lablardaki konuları ve görevleri anlamakta zorluk çeken de pek çok öğrenci var. Bu problemler, maalesef ki ne sistemsel olarak çözülebilecek, ne de laboratuvarların doğası gereği tamamen yok olabilecek problemler değiller. Bir kısmı tamamen hoca/asistan/öğrenci arasındaki dinamiklere dayalı, bir kısmı ise içinde bulunduğumuz durumdan kaynaklı, yüz yüze olmadan çözülemeyecek problemler. Önümüzdeki dönemin de çevrimiçi olacağı tahmininde bulunurken labların yüz yüze olana kadar ertelenmesi seçeneğini destekleyemiyoruz. Kayda değer olarak bahsedebileceğimizi gördüğümüz en değerli yorum ise simülasyonlar olarak kendini gösteriyor. Laboratuvarların kendisi yapılamasa da, günümüz teknolojisine uygun simülasyon programlarının öğrenilmesi en azından bir öğrencinin hayatında ihtiyaç duyacağı bir ustalığa kavuşmasına yardımcı oluyor, hem de laboratuvardaki deneyin ideal koşullarda da olsa yapılmasına imkan sağlıyor.
En genel olarak derslere baktığımızda, maalesef ki yine iç karartıcı bir yorumlar tablosuyla karşılaşıyoruz. Derslerin veriminin düşük, iletişimin zayıf, ders yükünün fazla olduğu görüşünü geçen dönemki anketimizden almış idik, bu dönem tablonun düzelmediğini, tam tersine karardığını görüyoruz. Belirsiz ve istikrarsız şekilde ilerleyen Covid-19 önlemlerinin de etkisiyle birlikte tüm eğitim öğretim bileşenlerinin moral ve motivasyonu her geçen gün daha kötüye gitmekte. Peki bu noktada neler yapabiliriz?
Katılımı zorunlu tutmadığımız(altyapısal sebeplerden katılamayan öğrencileri mağdur etmemek amacıyla) senkron, mümkün olduğunca muhabbet havasında geçen, öğrencinin angajmanını yüksek tutacak, kopmasını engelleyecek bir ders işlenimi en verimi yüksek metot gibi durmakta. Anlayışlı, iletişim odaklı, içinde bulunduğumuz durumun farkında bir öğretime öğrenciler olarak ihtiyaç duyuyoruz. En çok odaklandığımız ölçüm, kopya gibi konuları bir kenara bırakıp, gerçekten öğretmeye çalıştığımız insanlar psikolojik olarak öğrenebilecek durumdalar mı diye de düşünmemiz gerekiyor. Arada sohbet edilebilecek basit saatler oluşturulup, öğrencileri daha iyi tanımak, onların hocayı daha iyi tanımasına izin vermek de dersin verimini arttıracaktır. Normal ders saatinin üstünde video yüklemek, ders yükünü, ödevleri ve sınavları arttırmak da amaçlananın aksine nerdeyse her zaman negatif sonuçlanıyor gibi gözüküyor. Bu noktada tüm derslerde farklı metotların farklı kalitelerle uygulanması, genel bir kalitenin ve standardın yakalanamaması da öğrenciyi yoran sebeplerden. Öğrenci her dersin beklentisi farklı olduğunda onlara karşı kendini ayarlamakta da zorluk yaşıyor, zaten negatif eksende olan psikolojisi daha da kötüye gidiyor.
Maddi İmkanlar
Hiç şüphesiz ki pandemi pek çoğumuzu aynı zamanda maddi açılardan da çok ciddi miktarda etkiledi. İşini kaybeden, maaşını alamayan çalışanlar, aylarca dükkan açamayan esnaf, serbest çalışanlar, kapalı dükkanlara ödenen kiralar… Bunların yanı sıra altyapısal olarak ODTÜ’de bize sunulan internet erişimine sahip olamayan, bulunduğu yer veyahut bütçe itibariyle derslere sağlıklı şekilde katılacak bir internet imkanını bulamayan öğrenci arkadaşlarımız da var.
Bunu 2 noktadan incelememiz gerekiyor,
- İnternet ihtiyacınız nasıl ortadan kaldırabiliriz?
- İnternete ihtiyaç duyan öğrencilere nasıl internet sağlayabiliriz?
İlk sorunun cevabını önceki anket ve analimizde aslında vermiş idik. Zorunlu senkron derslerin azaltılması, mümkün olduğunca asenkron, ve aynı zamanda hibrit kaynakların oluşturulması bu yönde atılacak ilk adımlardan bir tanesi. Ders videolarının kaydedilmesinin yanı sıra, yalnızca ders videosu değil, egzersizler, okumalar, videoların ses kayıtları gibi ilave kaynakların da sunulması ile öğrencilerin istikrarsız internet bağlantılarıyla da derse sağlıklı şekilde devam etmeleri sağlanabilir. Senkron derslerin sağladığı pozitif noktaları elbette ki yok saymamakla birlikte, katılamayan bir öğrencinin dersin videosunu izleyememesi dersten kopma gibi çok daha ciddi bir probleme yol açmaktadır.
Ankette sorduğumuz soruda öğrencilerin %98'inin bir internet bağlantısına sahip olduğunu, ancak bu öğrencilerin yaklaşık yarısının(totalde %47) bu bağlantıyı stabil olarak nitelendirmediklerini görmekteyiz. Bu bahsettiğimiz asenkron alternatiflerin sağlanması ile birlikte bu arkadaşlarımızın eğitim kalitesinde çok ciddi miktarda artış yaşanacaktır. Bir de anketimizde %1.3 oranında yer alan(20 kişi), evinde internet bağlantısına sahip olmayan arkadaşlarımız var. Bu kişilere gerek altyapısal, gerekse maddi desteklerin yapılması gerektiği açıkça ortadadır. Bununla ilgili 3 farklı noktadan bahsetmek istiyoruz.
İlk noktamız , AdımODTÜ Bilgisayar/İnternet desteğinin okul genelinde gerek idare, gerek bölümler, gerekse hocalar tarafından öğrencilere tanıtılması, ihtiyaç duyan her öğrencinin kesinlikle bu destekten faydalanması için bilinçlendirme çabasının artması yönünde. Anket sonuçlarından öğrencilerin %40'ının bu destekten haberdar olmadığını, bu haberdar olmayan %40'ın yaklaşık yarısının(totalde %20–292 kişi), bu destekten faydalanabileceğini söylediğini görüyoruz. Okuldaki öğrencilerin %20'sinin ihtiyaç duyabileceği bir destek fonunun oluşturulması, büyütülmesi, duyurulması ODTÜ adına çok ciddi bir hizmet olacak, pek çok öğrencinin geleceğini etkileyecek, hayatlarına parıltı sağlayacaktır.
İkinci noktamız, bursu kesilen öğrencilerin burslarının geri başlatılması, gerekirse okul tarafından desteklenmesi ve restore edilmesi yönünde. Ankete katılanların %54'ünün burs aldığını, her burs alan 10 kişiden 1 tanesinin (totalde %5.5–88 kişi) ise bursunun pandemi döneminde kesildiğini öğreniyoruz. ODTÜ Mezunlar Derneğinden, ODTÜ Geliştirme Vakfından ve çeşitli farklı kurumlardan alınan bursların azaltıldığını veyahut kesildiğini görüyoruz. Öğrencilerin masraflarının uzaktan dönemde bitmediğini, aile evine dönmeyen/dönemeyen öğrencilerin olduğunu, öğrencilerin bir kısmının ailesi itibariyle de maddi problemler çektiğini düşündüğümüzde, çevrimiçi dönemde burs vermeyelim gibi bir yaklaşımın çok da tutarlı olmadığını görebiliyoruz. ODTÜ’nün ilave burs fonları oluşturması, bahsi geçen(buraya yazmadığımız kurumları ayrıca bir liste olarak ODTÜ yönetimine yolluyor olacağız) kurumlarla iletişime geçip bursların devam ettirilmesi ile ilgili gerekli iletişimleri sağlaması gerektiğini düşünüyoruz.
Üçüncü ve son noktamız ise problemleri sadece para ile çözülemeyecek, bulundukları yer itibari ile altyapısal ciddi problemleri bulunan öğrenciler için bir ya da birkaç yurdun kısıtlı kapasite ile açılması. Halihazırda yurtlarda kalan minimal sayıda öğrenci olduğunu biliyoruz, daha öncesinde Teknofest İstanbul gibi yarışmalarda ODTÜ’yü destekleyecek öğrencilere yurtlarda yer verilmesi, Jeoloji mühendisliğinde arazi çalışması yapacak öğrencilere yurt hakkı sağlanması gibi durumlar bizi yurtlarda öğrencilerin barındırılmasının mümkün olduğu sonucuna itiyor. Bu noktada ihtiyaç sahibi öğrencilerin belirlenmesi, o öğrencilere yurt hakkı sağlanması gibi bir fırsatın bu öğrencilerin hayat kalitelerine çok ciddi bir etkide bulunacağı kanaatinde olup, bu belirleme aşamasında öğrenciler olarak verebileceğimiz her türlü faydayı vermeye hazırız. Bu noktada anketimizde sorduğumuz soruda öğrencilerin %72 gibi bir yüzdesinin de bizle hemfikir olduğunu görüyor, %20 lik bir kararsız kitlenin ardından yalnızca %8 lik bir karşıt görüş olduğunu gözlemliyoruz.
Zor durumda olan arkadaşlarımızın yanında tüm ODTÜ öğrencileri ile hep birlikte durmaktan, onların hayatını daha iyiye götürebilecek bir çözümün kamuoyunda yer almaktan gurur duyuyoruz.
Psikolojik Destek
Ankette psikolojik destek ile ilgili 2 soru sormuş idik. Öğrencilerin %70'i gibi çok yüksek bir oran psikolojik desteğe ihtiyaç duyduklarını düşündüklerini belirttiler. Yorumları incelediğimizde normal dönemde de psikolojik desteğe ihtiyaç duyduklarını belirten kişilerin yanı sıra pek çok kişinin pandemi döneminde yaşadıkları psikolojik çöküntü sebebiyle desteğe ihtiyaç duyduğundan bahsettiğini görmekteyiz. Yıllarca kampüste yaşanan bir hayattan aile yanında bir hayata geçişten negatif etkilenen, doğru çalışma, yaşama, eğlenme ortamını bulamayan pek çok öğrencinin yanı sıra, pandeminin getirdiği eve tıkılma, bütün günü bilgisayar başında geçirme durumunun da pek çok kişide psikolojik hasarlar oluşturduğunu görebiliyoruz. Maalesef ki çok karamsar düşüncelere sahip, umudunu kaybetmiş çok ciddi bir kesimin olduğu açık.
Bu noktada okul içerisindeki AYNA veya Mediko Kliniği gibi imkanların genişletilmesinin yanı sıra çevrimiçi mecralarda görünürlüklerinin arttırılmasının faydalı olabileceği kanaatindeyiz. Ankette sorduğumuz çevrimiçi terapi seanslarının ne derece faydalı olabileceğine dair olan sorumuzda yaklaşık %60 civarında Faydalı, Çok Faydalı ve Kesinlikle Faydalı yanıtlarını alırken, yalnızca %15'lik bir kesimin çok faydasız olduğuna dair yorumlarını görüyoruz. Açık uçlu yanıtları incelediğimizde ise, buradaki yararsızlığa dair sebeplendirmelerin çoğunun ihtiyaç duymamaktan değil, terapinin çevrimiçi olmasından veyahut aile evinde uygun bir terapi ortamı olmamasından kaynaklı olduğunu anlayabiliyoruz. Her ne kadar bu etkenler terapinin etkisini azaltabilecek olsa da, günün sonunda bakıldığında birkaç öğrencinin bile hayatını biraz da olsa daha iyi hale getirebilmek bizim için dünyalara bedel bir fayda olacaktır. Bu konuda daha fazla inisiyatifin ortaya konulmasını, psikolojik destek birimlerine daha fazla yatırım yapılmasını ODTÜ öğrencilerinin ruh sağlığı açısından çok değerli görüyoruz.
ODTÜ Bileşenleri Arasındaki İletişim
ODTÜ olarak, idare/hoca/öğrenci üçlüsü arasındaki iletişim kanallarının güveni, sağlamlığı ve sürekliliği ciddi manada zedelenmiş durumda. Taraflar arasındaki güven ve empati duygusunun ortadan kalkması, öğrencilerin hocaları kötü kalpli, hocaların öğrencileri tembel olarak görmesi, senelerdir geçip giden bu sürecin içerisinde öğrencilerin hiçbir şeyin değişmeyeceğine yönelik çok ciddi bir öğrenilmiş çaresizlik durumunun oluşması gibi bir problem mevcut. Ve maalesef ki, bizler de geçtiğimiz dönemlerde bunun etkilerini tek tek yaşadık, bunlardan muzdarip olduk. Yaptığımız anketlerdeki katılıma dair en büyük soru işaretlerinden birisi “zaten bir şey değişmeyecek ki” soru işareti olmakla birlikte, başardığımız bazı değişimlerin hocalar tarafından tanınmadığına şahit olduk. 1. sınıf öğrencisinin withdraw hakkını onaylamayan, idare tarafından açık bir şekilde takvimde “dersler işlenmeyecektir” ibaresi bulunan Spring Break’te ders işleyen hocalar oldu. Bu hocalarımızla iletişim konusunda zorlanan öğrenci arkadaşlara kimi zaman destek olabildik, kimi zamansa olamadık. Bu noktada okul içi bileşenler arasındaki iletişimi 3 noktada incelemek istiyoruz.
İlk noktamız, öğrenci-öğrenci arası iletişim. Okul çapında iletişimin en temel gelişim noktaları öğrenci toplulukları ve bölüm içi iletişimler. Bu noktada geçtiğimiz yıllarda öğrenci topluluklarının işleyişini kolaylaştırmak yerine zorlaştıracak şekilde alınan KKM binasının ve okul içi çeşitli amfilerin öğrenci topluluklarına tesisinin zorlaşmasının yanı sıra, öğrenci topluluklarının işleyişini kolaylaştıracak pek çok yenilikçi kararın alınmaması, öğrenci topluluklarının düşük bütçeler ve zorlu sistemler ile çabalamak zorunda bırakılması gibi durumlar bizce öğrenci topluluklarının gitgide daha kötü bir hale gelmesine sebep oluyor. Okul genelinde öğrenci toplulukları ile görüşmeler yapılması, toplulukların ihtiyaç duyduğu sistemsel değişikliklerin yapılması, öğrenci toplulukları yönetmeliklerinin güncel durumlara göre yenilenmesi gibi pek çok imkanın burada toplulukların işleyişini iyileştirebileceğini düşünüyoruz.
Öğrenci iletişiminin bir diğer kilit noktası ise bölüm içi iletişim. Bu iletişim çokça “whatsapp” grupları üzerinden sağlanıyor olup, geçmiş yıllarda öğrenciler olarak fark ettik ki yeri geldiğinde siyasal gruplar ya da okul dışı kurum/organizasyonlar yeni gelenlerin “whatsapp” gruplarını önden kurup, bu grupları kendi amaçları hedeflerine yönelik kullanabiliyor, bu da okula yeni gelen öğrencilerin entegrasyonunu ve güvenini zedeliyor. Bu noktada bölüm whatsapp gruplarının bölüm öğrencileri tarafından kurulup, bölüm başkanlığına iletilmesi, ve bölüm başkanlıklarının bu grupları yeni girişlilere mail ile iletmesi, hem gruplardan ciddi bir zaman boyunca haberdar olmayan öğrencilerin entegrasyonunu hızlandıracak, hem de bu tip problemlerden okul olarak kurtulmamızı sağlayacaktır.
Öğrenciler arası iletişimdeki son bahsetmek istediğimiz nokta ise, Matematik bölümündeki hocalarımızdan duyduğumuz, beğendiğimiz, ankette de %86 gibi bir destek gören öğrenciler arasında derslerde birbirlerine yardımcı olacakları bir sistemin oluşturulması. Gönüllülük usulüne dayalı bu sistemin bölümler tarafından kendi teşvik sistemleri ile birleştirilerek daha güçlü ve daha efektif hale getirilebileceğini düşünüyoruz. Bu sistemle ilgili geçmiş tecrübelerden yararlanılması, daha detaylı bir sistem tanımı ve tasarımının herkese açık bir şekilde sağlanması ile, pek çok bölümün bundan yararlanabileceği kanaatindeyiz.
İkinci noktamız, hoca öğrenci iletişiminin güçlendirilmesi. Bu noktada bölümlerin daha hoca-öğrenci etkileşimini sağlayacak daha fazla etkinlik yapması sonucunda, öğrencilerle hocaların 2 ayrı taraf olarak birbirinden uzak olmaktan ziyade, bir madalyonun iki yüzü misali birlikte gelişen ortak bir yapı olduğu bi kültürü sağlamamız gerekiyor. Biz bir okul olarak bir adım daha ileri gidecek isek eğer, bunu bir bütün olarak yapmamız şart. Eleştiri ve geri bildirim kültürünün bölüm çapında oturtulması, hem hocaların, hem de öğrencilerin hatalarının ve iyi yaptıklarının şeffaf, dürüst ve yapıcı bir şekilde ortaya konulması gerek, bu da ancak karşılıklı iletişimi arttırarak mümkün. Bizlerin Bilgisayar Mühendisliği Bölümü(CENG)’nde yaptığımız normal dönemlerde “Dönem Arası Toplantısı”, uzaktan dönemde “CENGChat” olarak anılan toplantılarımız, şahsi kanaatimce bu yönde okulda atılmış en güzel adımlardan bir tanesi. Geçtiğimiz dönem bir dersimde bir hocamızın “collaborative course design”(ortak ders tasarımı) yapmanın mantıksız olduğunu söylediğini hatırlıyorum, şahsen belli bir dereceye kadar haklı olduğunu düşünsem de, şu anda bulunduğumuz noktanın buradan ne kadar uzak olduğu açık. Pek çok hocanın dersleri ile ilgili çok küçük geri bildirimlerde bile öğrencilere negatif tepkiler vermesi, kendi metotlarını değiştirmeye tenezzül etmemesi, sistemin de hocaları bu konuda açıkça destekliyor olması gibi problemlerimiz mevcut. Elbette ki hocalarımızın ders metotlarını herhangi bir dış müdahaleye maruz kalmadan seçebilmeleri, bu konuda özgürce ilerleyebilmeleri akademik ruh adına da çok önemli, ancak dersin 2 öznesinden birisi olan öğrencinin bu denli dışarıda bırakılmasının uzun vadede ODTÜ kültürü için çok ciddi etkileri olduğunu düşünüyoruz. Bunların hepsinin konuşulması, hoca öğrenci arasındaki iletişimin güçlendirilmesi, empatinin ve yapıcı geri bildirimin arttırılması gerek. Ancak bunları düzenli şekilde yaparak bu kültürü oturtabilir, kendimizi bir adım daha ileri taşıyabiliriz. Bu noktada idareden bölümlere doğru bu hoca/öğrenci oturumlarının her bölümde düzenli yapılmasının sağlanmasının çok faydalı olduğunu düşünüyoruz.
Üçüncü noktamız ise idare öğrenci arasındaki iletişimin güçlendirilmesi. An itibariyle maalesef ki ODTÜ’de böyle bir kanal mevcut değil. Attığımız maillere cevap alıp alamayacağımıza dair olan şüphe ve belirsizlik, öğrenciler tarafında meşru bir temsiliyetin olmaması gibi durumlar bunun var olmasını engelliyor. Bu noktada bölüm yönetimleri ile olan iletişimin güçlendirilmesi için dönem ve bölüm temsilcisi seçimlerinin yapılması, bunların ardından okul genelinde yaşanan problemlere çözümler bulunması için öğrenci kurullarının ve temsillerinin oluşturulması gerek. Bu kurumların resmiyetinin olması, bu insanların bir seçim ile gelmesi, öğrencilerin şu an ayrık bir şekilde oluşturmaya çalıştığı kurul ve temsillerden çok daha meşru ve sistematik olacak, bu öğrencilerin sorumluluklarını daha ciddi bir şekilde ortaya koyacaktır. Ancak beraber çalışırsak ODTÜ’yü güzelleştirebilir, geliştirebilir, genişletebiliriz. İletişim kuramadığımızda, problemlerimizi aktaramadığımızda, çözüm önerilerini tartışamadığımızda gelişimimize ket vurmuş oluruz. Bu basit problemlerin çözülüp, okul çapında araştırma kültürünün nasıl oturtulabileceğini, nasıl daha üretken sınıflar, laboratuvarlar, öğrenciler, eğitim sistemleri tasarlayabileceğimizi konuşmamız için, öncelikle öğrenci, hoca ve idare bileşenleri arasında sağlıklı, sürekli ve düzenli bir iletişim kurmamız şart olmuştur.
Şahsi Tecrübelerimiz, Önerilerimiz, Yorumlarımız ve Kapanış
Zaten fazlasıyla uzun bir yazı oldu, daha da uzatıp sizleri de sıkmak istemiyorum, sadece kendi vizyonuma yönelik bazı yorumlar yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Bu okul, hepimizin. Hep birlikte geliştirmeliyiz, hep beraber güzelleştirmeliyiz burayı. Bu da her zaman en temelde iletişimden geçiyor, özeleştiriden geçiyor, eleştiriden geçiyor.
Canım hocalarım, lütfen biz öğrencileri anlayın. Ne kadar yorgun olduğumuzu, ne kadar bitap olduğumuzu anlayın. Kendimizde enerji bulmak için, motivasyon bulmak için ne kadar zorlandığımızı anlayın, bu dönemin sizleri yorduğu kadar, bizi de yorduğunu anlayın. Ödev verirken, sınav yaparken, not verirken, derse katılmayanlara kızarken, derse gelmeyenlere kızarken bunları hatırlayın. Bazılarımızın tek odalı köy evlerinde olduğunu hatırlayın, bazılarımızın hasta yatağında yattığını hatırlayın, bizim sizin öğrencileriniz olduğumuzu, bizim aslında sizin geleceğiniz, sizin bizim geçmişimiz olduğunu hatırlayın.
Aynı şekilde, canım arkadaşlarım, canım akranlarım, hocalarımızın da bizim kadar zorlu, bizim kadar problemli bir süreçten geçtiğini hatırlayın. Bakmaları gereken çocukları olduğunu, aileleri olduğunu hatırlayın. Her gün biz bilgisayarın bir ucundayken diğerinde onların oturduğunu, bizler dinlerken onların konuştuğunu, bizim dinlememe gibi bir şansımızın olduğunu, ama onların her gün oturup konuşmak zorunda olduğunu hatırlayın. Hiçbirimiz kötü değiliz, hiçbirimiz şeytan değiliz, hiçbirimiz bir başkasına nefret dolu değiliz, şu an öyleysek de, olmamalıyız.
Günün sonunda baktığımızda, maalesef ki görüyoruz öğrencilerin %70'lik bir kesimi çevrimiçi eğitimden memnun değil, yalnızca %15'i memnun olduğunu belirtiyor. Bu noktada hepimizin payı, sorumluluğu, etkisi ve emeği var. Bunu değiştirmek de, olduğu gibi bırakmak da bizim elimizde.
Her ne olursa olsun, biz ODTÜ olarak bir toplumuz, bir kültürüz, bir aileyiz. Umarım bu sözlerim az da olsa birilerini etkiler, hayatını değiştirir, bir derse de olsa, bir hocaya da olsa, bir öğrenciye de olsa ilham verir. Buraya kadar okuduysanız, çok teşekkür ederim, hepinizi çok seviyorum, kendinize iyi bakın.
Bu yazıyı hazırlamamda bana yardım eden, benden sonra bu meşaleyi taşımaya, bizleri ve ODTÜ’yü aydınlatmaya devam edecek olan akranlarım;
- Türker Kerim Akpınar
- Anıl Utku Ilgın
- Taner Sarp Tonay
- Göktuğ Ekinci’ye de buradan teşekkür etmek istiyorum.
Saygılarımla,
Alperen Keleş