Sinyalleri Ayrıştırmak
Aşağıdaki fotoğrafı görüyorsunuz değil mi? Yılların bulmacasıdır, yok Waldo’yu bul, yok tavşanı bul, yok kediyi bul, yok farklı sayıyı bul…
Bu bulmacada amaç, aradığınız objeyi kendisine benzeyen başka objelerin arasına saklamak, sizin için asıl aradığınızı(sinyali) dikkatinizi dağıtacak diğer objeler(gürültüler) kullanarak gizli hale getirmektir. Kötü bir CV, kötü bir yazı, kötü bir video, kötü bir Github profili, kötü bir niyet mektubu da tam olarak bu tarz bulmacalara benzer. Eğer ki siz sinyallerle gürültüleri yeterince iyi ayrıştıramazsanız, sunduğunuz içerikten, dökümandan gürültüyü atamazsanız, o içeriği tüketenler, o dökümanı okuyanlar da aynı sizin gibi Waldo’yu aramak zorunda kalırlar. Aradaki temel fark ise, onların sizin Waldo’nuzu bulmasına gerek yok. Önlerinde sizin gibi yüzlerce farklı içerik var, yüzlerce farklı CV var, yüzlerce farklı mektup var, duruma göre bir ya da beş tane Waldo bulsalar yetecekse, nedne sizin Waldo’nuzu arasınlar ki?
Sinyal/Gürültü Oranı
Bu konsept aslında hiç de yeni bir konsept değil, Information Theory (Bilgi Teorisi) dediğimiz bugünkü internetin omurgası olmuş bir alan var, onun çok temel bir teoremi var. Kısaca, Sinyal/Gürültü oranınız ne kadar düşükse, yani elinizdeki sinyallere oranla ne kadar çok gürültünüz varsa, o kadar az bilgi aktarabilirsiniz. Güzel, diyelim ki kabul ettik sinyal çok olmalı, gürültü az olmalı, neyin sinyal olduğunu, neyin gürültü olduğunu nasıl anlayacağız peki? Sinyalleri nasıl ayrıştırabiliriz gürültülerden?
Kimin Sinyali, Kimin Gürültüsü?
Burada dikkat edilmesi gereken ilk nokta, sinyal ve gürültünün öyle sabit tanımlı kavramlar olmadıkları. Sizin sinyaliniz benim gürültüm olabilir, benim bugünkü gürültüm yarınki sinyalim olabilir. Nedir peki sinyal?
Bir bilginin sinyal olduğuna karar vermek için size basit bir yöntem. Eğer bir bilginin varlığı, sizi yokuluğunuzdan daha fazla hedefinize yaklaştıracaksa, bu bilgiyi bir sinyal olarak ele alabilirsiniz. Benim üzerine en çok düşündüğüm örnek olduğu için CV’yi örnek vereceğim.
CV hazırlarken yapılan en büyük hatalardan bir tanesi her şeyi koymaya çalışmak. Şu kulüpteki şu etkinliği de koyayım, şu yaptığım mini projeyi de koyayım, şu aldığım dersi de koyayım… E doldurdun dökümanı, tek sayfaya sığmadı 2 sayfa oldu hatta. Bu senin işe alınmanı kolaylaştıracak mı, hayır tabii ki. Neden, çünkü dökümanının sinyal/gürültü oranı kötü. Özgeçmiş tek sayfa mı olmalı sorusunun altında da gizli bir şekilde bu oran yatıyor. Tek sayfada tutmaya çalışırken acaba hangi tecrübemi koymalıyım sorusunu sorduğunda sinyalleri ayrıştırmaya başlıyorsun aslında. Buradan da ikinci kısma giriş yapmış olduk. Sinyal kimin için sinyal? Sinyaller okuyucu içindir, ya da alıcı için. Benim neyin sinyal olduğunu düşündüğümün çok bir önemi yok bir bilgiyi sunarken, karşı tarafın oradan neler alabildiği önemli. Dolayısıyla her türlü döküman ya da içerik hazırlarken alıcıyı düşünmeniz gerekiyor. Özgeçmiş için karşıdaki İK görevlisi, içerik için takipçileriniz. Empati yapmak gerekiyor. Daha da önemlisi çok basit bir soruyu tekrar tekrar sormak gerekiyor.
Bu bilgiyi bu özgeçmişe yazmak benim işe alınmama katkıda bulunacak mı? Videoma bunu eklemek izleyicilere faydalı olacak mı?
Her zaman, alıcıyı birinci noktaya koymak gerekiyor tasarım esnasında.
2 tane daha benim için önemli olduğunu düşündüğüm noktadan bahsedip yazıyı bitireceğim.
Az çoktur(Less is more)
Burada ben tabii çok daha farklı alanlarda çok daha farklı filozofların ve düşünürlerin bir sözünü çalıp kendimce yeniden anlamlandırıyorum, ama deneyelim bakalım.
Bir içerik hazırlarken, eklemek kolaydır. Bir cümlenin, bir sahnenin, bir bilginin sinyal olduğunu düşünüp ekleyebilirsiniz mesela. Eklemek, doğası itibariyle sizi seçime zorlamaz. Zor olan, eklememektir. Daha da zor olan, çıkarmaktır.
Eklememek, neyi ekleyeceğinizi seçmek anlamına gelirken, çıkarmak, daha öncesinde mantıklı bulduğunuz, sevdiğiniz, belki de emek verdiğiniz bir bileşenden vazgeçmek demektir. Basit bir sandalyeye bile önem atfeden insanlar olarak bizim kendi ürettiğimiz düşüncelerimize değer vermemiz ve bağlanmamız kadar da doğal bir şey yoktur. Bu noktada, bir içerikten çıkardığınız her bir bilgiye çok dikkat edeceksinizdir. Eğer gerçekten çıkarmanız gerekmiyorsa çıkarmazsınız. Bu süreç, doğal bir gürültü temizleyicidir. Her bir çıkarma aşamasında en az faydalı olanı belirleyerek ilerlediğiniz için, gürültüyü yavaş yavaş ortadan kaldırırsınız. Dolayısıyla çıkarmak, aşırı derecede yapılmadığı sürece, iyidir.
Bu noktada tabii ben de inanılmaz iradeli miyim, hayır. Çoğu zaman çıkarmayı başaramam, eklememeyi denerim. Bir bilgi eklerken bunu eklemeli miyim, bu bana ne katacak diye düşünmeye çalışırım eklerim canım ne olacak demektense
Sinyaller Bilgiden İbaret Değildir
Bu zamana kadar, sinyaller bilgiden ibaretmiş gibi davrandım. Yani bir bilgiyi eklersiniz veya eklemezsiniz, içerikler yalnızca bilgilerin toplamından oluşuyormuş gibi. Bu bir yalan. İçerikler, onları oluşturan parçaların hepsinden daha değerlidir. Bir resmi ele alın, o resmi oluşturan piksellerin hiçbirisi kendi başına değerli değil iken, birleşip büyüdükçe değerli hale gelirler. Bir yazıyı oluşturan kelimeler önemsizdir, cümleler önemli, paragraflar değerli, yazılar ise çoğu zaman eşsiz olur. Bütün, parçaların bir toplamı değil, o parçaların kendi aralarındaki etkileşimlerin tamamıdır. Yani ben bir cümle kurarken, o cümleden önceki ve sonraki cümleler, yazının kalanı, başlıklar, italik/kalın yazım gibi işaretçiler önemli hale gelir. Bu sayede sinyaller ortaya çıkar. Kendi başına değersiz olacak pek çok bilgi bütünle birlikte anlamlı hale gelir. Gelin size gerçek bir örnek vereyim geçen yıl yaptığım bir sunumdan.
Bir makaledeki bir yazılımı tekrardan oluşturuyorduk bir ders projesi için, yukarda verdiğim parçayı özellikle vermek istedim. Ancak kendi başına bu şekilde verildiğinde bir anlam ifade etmiyordu.
Bir ihtimal, gerekli bağlamı verip, dinleyicinin buradan benim istediğim kısma odaklanmasını sağlamaya çalışabilirdim.
Onun yerine sayfaya dinleyicinin algılamasını kolaylaştıracak hiyerarşi ekledim. Bağlamı korurken, gerçek sinyaller, ve çevresindeki gerekli ikincil sinyaller arasındaki bağlantıyı yazıdaki renkler ve belirteçler sayesinde kurmaya çalıştım.
Bu yazı da bunlarla dolu aslında baktığınızda. Başlıklar, fotoğraflar, sözel belirteçler… Belirli bir büyüklüğü geçen herhangi bir içerikte zaten belli bir hiyerarşi kurmadan karşıya kendinizi anlatmanız mümkün değil.