Post-Covid Monologları#1: Unutulan Vedalar
Salgının 9. ayını geçirdiğimiz şu günlerde, her geçen gün bir öncekinden daha ağır, daha yorucu, daha zor geçiyor.
Geçmişte alınmayan önlemlerin, bilinçsizce yapılan hareketlerin yanı sıra, bilime doğru zamanda yapılmayan yatırımların da bedelini ödüyoruz şu an. Okullarımız kapalı, evlerimizde dört duvar arasına tıkılmış, ne dışarıda yürüyüşe, ne markete alışverişe gidemeyecek bir hale geldik.
Peki bu yolun sonu nereye gidecek diye sormak istiyor insan, üç haftalık bir ara tatil olarak çıktığımız yolculuğa çevrim içi bir döneminden ardından uzaktan stajlarla devam ettik, bazılarımız uzaktan eğitimle mezun oldular, bir kısmımız ise acaba biz de mi mezuniyetimizi göremeyeceğiz korkusuyla devam ediyoruz hayatlarımıza.
Hep denir, hep deriz, yarın ne olacağını bilemezsin. Her insanı bir son görüşümüz vardır mesela, o çok sevdiğiniz öğretmeninizle son görüşmenizi hatırlıyor musunuz, ya da lisede o mezuniyetten sonra bir daha hiç görmediğiniz, konuşmadığınız, aslında çok sevdiğiniz ama samimi olmadığınız arkadaşlarınızla vedalaştığınız anı?
O son gün, o günlerden birisiydi işte. Çok net hatırlıyorum o anı, bir yurt kantininde arkadaşımın doğum gününü kutluyorduk, aynı masada gülüyorduk, eğleniyorduk, sarılıyorduk… Hayal bile edemezdik bugünü, sorsalar güler geçer, dalgaya vururduk.
Anılar, yaşanmışlıklar, daha da önemlisi yaşanamayanlar üzüyor beni. Hayatımın en güzel yıllarının esaret içinde geçmesi üzüyor, yarını bilememek üzüyor, bir mucizeye bel bağlamak üzüyor.
Kaybedilen umutlar, kaçırılan fırsatlar, bir daha gelmeyecek anılar, her şeyden daha önemlisiyse, unutulan vedalar üzüyor.