Kaos ve Düzen
Önemli Not: Bu yazı yazarın bir farkındalık yaşadığı andaki adrenalini sonucu yazılmıştır. Gerçekleri ve bilgileri değil, yazarın kişisel gözlem ve terübelerini içermektedir. İnanmayınız, evde denemeyiniz.
Bu yazı, ilginç bir yazı; okuyucu açısından değil de benim açımdan ilginç. Anlık bir heyecanla yeni bir keşif yaptığımı düşünmemin ardından pek çok farklı bakış açısından pek çok farklı fikirle karşı karşıya buldum kendimi, dolayısıyla karmaşıklık için şimdiden uyarıyorum.
Artık boş yapmayı bırakıp girişi yapmalıyım değil mi? Haklısınız, soruyorum o halde size, küçük rutinleriniz, düzenleriniz var mı yaşamlarınızda? Her gün, her hafta, her ay yapmayı sevdiğiniz… Her çarşamba gittiğiniz bir kahveci var mı mesela, ya da cumartesi akşamları arkadaşlarınızla gittiğiniz bir restoran? Sabahları derse ya da işe giderken kullanmayı sevdiğiniz bir rota? Favori yemekleriniz var mı, gittiğiniz yerlerde “her zamankinden mi?” sorusunu duymayı seviyor musunuz?
Eğer cevabınız evetse(tabii ki evet olduğu için soruyorum) siz de bendensiniz, ve yüksek ihtimalle birkaç milyon insanla aynı cevabı verdiniz. Neden seviyoruz peki bu düzenleri, hiç sorguladınız mı bunu?
Bu yazı, bu sorunun cevabını sorguladığımız,bulamadığımız, ama yaklaştığımızı sandığımız bir yazı olacak. Tabii ki insan psikolojisi kadar karmaşık bir oluşumu burada 3–5 satırda çözebileceğimize inanacak kadar cüretkar değilizdir.
Önceki yazıyı okuyanlar bilir, Almanya’da staj yapıyorum şu an. Bugün bir şeyi fark ettim, bu stajda benim vermem gereken önemli bir karar mevcut. Kendime evdeki gibi yeni bir düzen oluşturabilirim, aynı yerlerde aynı yemekleri yiyebilir, düzenli olarak her hafta gittiğim bir kahveci bulabilirim; ya da tam aksini yapabilirim, her gün yeni yerler keşfedebilirim, düzensizliği bir düzen haline getirebilirim. İşte bu konuda kendimle sürekli kavga ediyorum. Sabah kalktığımda, akşam yemek yerken, yürüyüşe çıkarken… İçgüdülerim bana bir düzen oluşturmamı söylüyor, akşamları aynı mekanda yememi, kahvaltılarda aynı yemekleri hazırlamamı, yürüyüşe aynı rotalarda çıkmamı, aynı müzikleri dinlememi… Ama bilincimin başka bir parçası bunu istemiyor, farklı şeyler denememi, görmediklerimi görmemi; düzenden, bilinenden uzaklaşmamı istiyor. Peki neden böyle zıt 2 fikir bir savaş halinde, ve daha önemlisi neden bir sonuca varamıyorlar?
Bu yazıyı yazmaya işte tam bu soruyu sorduğumda karar verdim. Aynı anda bir soru daha sordum kendime, peki hangi fikir kazanmalı? Hangi karar benim için doğru karar? Yazının sonlarına doğru açıklayacağım kendi kararımı, belki de ben size söyleyene kadar siz çoktan anlamış olacaksınız ne düşündüğümü, ancak sizden bir şey daha yapmanızı isteyeceğim, kendi cevabınızı düşünmenizi.
Düzen
Düzen, nedir düzen? Güven değil midir aslında en temelde? Bilinmezlikten kaçmak değil midir? Günlerin, yerlerin, varlıkların, insanların, fikirlerin birbirine benzemesi değil midir düzen? Çok iyi bildiğiniz bir yer düşünün, sayamayacağınız kadar çok defa geçtiğiniz, okulunuz, eviniz, iş yeriniz… Gözünüzü kapatın, orada olduğunuzu hayal edin, kafanızda betimleyin çevrenizi, oturuyor musunuz? Kalkın oturuyorsanız da, kapıya doğru yürümeye başlayın, korkmadan, hata yapmadan gidebildiniz değil mi? Peki ya aynı şeyi bilmediğiniz bir yerde yapmaya çalışsaydınız ne olurdu? Nasıl yapabilirim ki diyorsunuzdur muhtemelen. Düzen aslında bizlere bu güvenceyi sağlıyor baktığınızda. Gözlerinizi bile kapatarak yürüyebileceğiniz yollar, 2. kez düşünmeden alabileceğiniz kararlar. Hızlandırıyor işleri, kolaylaştırıyor.
Peki ya problemleri yok mu düzenin? Sıkılmıyor musunuz hep aynı şeyleri yaptığınızda? Hep aynı yemeği yediğinizde? Marjinal fayda azalmıyor mu düzen devam ettikçe. Neden biliyor musunuz? Çünkü düzende eksik bir şey var, o da heyecan. Düzen güvenli, ama heyecansız. Mutlak düzen o kadar statik ki, insanlar mutlak bir düzende yaşamayı hayal bile edemezler. Düşünebiliyor musunuz, her bir gününüzün tamamen aynı geçtiğini? Bu noktada aklıma bir soru daha geliyor tabii, geçmiyor mu pek çok günümüz aynı? Küçücük farklar o kadar da çok etkiliyor mu sizce hayatımızı?
Kaos
Madalyonun öbür yüzüne geliyoruz şimdi de, kaos nedir peki? Kaos bilinmezliktir, bir çeşit kumardır aslında kaos. Atacağın adımları bilemezsin, daha önemlisiyse, çevrendekilerin atacakları adımları da bilemezsin. Gözünü kapatırsan, yürüyemezsin, çünkü üstteki örneğin aksine, kaos içinde yollar bile değişir, gözünü her an açık tutmak, her bir detaya dikkat etmek zorundasındır. Çok korkutucu duruyor değil mi böyle deyince? Ama baktığınızda hayattan en fazla zevki aldığınız anlar kaos anları, bilinmezlik anları değil midir? Sürprizler neden bu kadar mutlu eder bizi? Gözlerimizi en çok açtığımız anda fark etmez miyiz en fazla detayı? O zaman öğrenmez miyiz, o zaman değişmez miyiz, gelişmez miyiz? Düzen yerimizde kalmamızı sağlarsa, kaos ileri gitmemizi sağlar. Tehlikelidir ama kaos, her an görmediğiniz bir yerlerden yenilikler, anlamadığınız, bilmediğiniz şeyler çıkabilir. İleri giderken kendinizi bir anda düşmüş, hareket edemez halde bulabilirsiniz. O yüzdendir biz insanlar severiz, ama korkarız kaostan. Küçük dozlarda izin veririz ona hayatımızda. Düzenden sıkıldıkça sığınırız kaosa, hayatımızı güvende geçirmek isteriz, ama sıkılmaktan, durmaktan da ölesiye korkarız.
Denge
Kaos ve düzen, güven ve heyecan, birlikte gider hayatımızda. Hiçbirimiz kendimizi bir tarafa teslim edemeyiz, edemeyeceğiz.
Seçim
Peki ya ben neyi seçiyorum? Ben bu sefer kaosu seçiyorum, bilinmezliği seçiyorum. Her gün farklı yerleri görmeyi, farklı hayatlar yaşamayı seçiyorum. Düzensizliği düzenim yapmayı seçiyorum. Neden biliyor musunuz? Düzen her ne kadar bize düşmemeyi garantilese de, hayat düşmekten korkmak için çok kısa değil mi sizce de? Mutluluk, yorucu da olsa, korkutucu da olsa, mutluluk değil mi yine de?