Doktorada 1 Yıl Sonunda Bazı Görüşler
Merhabalar! Son yazımdan beri birkaç ay geçti; benim için güzel birkaç aydı, umarım sizler için de öyle olmuştur. Doktoranın 11. ayını bitirmek üzereyim, hem biraz kendi yılım üzerine düşünmek hem de bir yandan fırsatını bulmuşken yazmaya geri dönmek istedim.
Önümüzdeki ay içerisinde doktoraya başlayacak birçok kişi olduğunu biliyorum kendi çevremde, eğer bunu okuyorsanız umarım bu yazı sizlere geçirdiğiniz zor günlerde yalnız olmadığınız hissini verir hem de belki bu zorlukların bazılarını hiç yaşamamanızı sağlar. Şimdiden yolculuğunuzda kolaylıklar diliyorum, Washington D.C yakınlarına gelirseniz sizlerin anılarını dinlemeyi de çok isterim!
Geçtiğimiz yıl en basit tabiriyle aydınlatıcı bir yıldı. Eski hayatımdan kopmak (hatta uzun bir süre kopamamak), Amerika’da sıfırdan bir hayat kurmaya çalışmak, finansal olarak kendi ayaklarımın üstünde durmak, gelecekle ilgili seçeneklerin bir anda çoktan seçmeliden boşluk doldurmaya dönüşmesi gibi sonsuz tane ihtimalin ortaya çıkması…
Bu süreçte yaptığımı fark ettiğim birkaç hata var;
Eski Hayatıma Tutunmaya Çalışmak
Beni az çok tanıyan herkesin bildiği gibi ODTÜ benim hayatta en ait hissettiğim yerdi. ODTÜ’de üzüldüm de, mutlu da oldum, zırladım da, ağladım da, heyecanlandım da… ODTÜ demek ev demekti, veda etmem bile aylar sürdü. Yine de Amerika’ya geldikten sonra ODTÜ’ye tutunmaktan kendimi alıkoyamadım. Hala ODTÜ’lülerle konuşuyor, ODTÜ’yle alakalı konuşuyor, ODTÜ’yle alakalı düşünüyordum. Bu da hem buradaki okuluma adapte olmamı zorlaştırdı hem de buradan insanlarla arkadaş olmamı zorlaştırdı. ODTÜ’deki arkadaşlıkların yerini tutmuyordu sonuçta, ODTÜ’deki yaşanmışlık yoktu sonuçta kimseyle… Anladınız fikri.
Kendi kafamda büyüttüğüm ODTÜ, ODTÜ’lü ideali beni konfor alanımdan çıkmamaya itti. Aslında ortaya koyduğum ideal bir yalandan başka bir şey değildi. Türkiye’deyken de insanlarla samimileşmek için aylar, bazen yıllar geçmesi gerekti; burda da aynı şekilde yaşıyoruz, çoğu zaman daha hızlı bile samimileşebiliyoruz aslında. Sadece artık, “ya bak lisansta böyle olmuyordu şimdi niye böyle oluyor anlamadım” diyebiliyoruz çünkü elimizde gerçekçi olmayan bir standart var, bir hayal var.
Fark ediyorum ki insanlara yeterli şansı vermemişim, yeteri kadar tanımaya çalışmamışım, çoğu zaman yüzeysel konuşmalardan yola çıkarak oturup daha derin konuşmaya çalışmamışım bile. Sizlere ilk tavsiyem, bundan kaçının lütfen. Arkasındaki motivasyonu tanıyın, Türkiye’deki hayatımıza tutunmak, oradaki arkadaşlarımızla konuşmaya çalışmak kolay; burada bir hayat kuracağımızı kabullenmek zor, hayatın kendisini kurmak daha zor. Ancak bir noktada başlamazsak eğer kurmaya, Türkiye’deki hayatımızın bir gölgesini yaşayacağız ancak. En azından benim için böyle olacak. Bundan dolayı, önümüzdeki süreçte arkadaş edinmek için daha fazla çaba harcayacağım, tanıştığım insanlarla daha fazla vakit geçirip onları daha iyi tanımak için uğraşacağım.
Tatilimin Tamamını Türkiye’de Geçirmek
İlk maddeyle biraz bağlantılı, ama tamamen de değil. Doktoraya geldiğim saniyeden itibaren direkt olarak araştırma, asistanlık, dersler bir anda yoğun bir şekilde başladı. Staj bulmaya çalışma, alışma dönemi derken Amerika’da hiçbir zaman boş olduğum bir dönem olmadı. İlk uzun tatiliminse tamamını Türkiye’de geçirdim; hatta akıllılık yapıp finallerim çevrimiçi olduğu için dönemin son haftasını ve finalleri de Türkiye’de geçirdim. Bu tabii ki çok güzeldi, arkadaşlarımı ve ailemi uzun uzun görebilme fırsatına sahip oldum; ancak aynı zamanda benim Amerika’ya gerçekten alışmamın belki de ilk aşaması olacak günleri Türkiye’de geçirmem anlamına geldi. Yaşadığınız yere çalışırken değil, dinlenirken daha çok alışacaksınız. Çalışırken gün geçirmek kolay, çalış -> yorul -> dinlen -> uyu döngüsünde yıllar geçirebiliyor insan. Asıl boş olduğunda, işi olmadığında vakit geçirmek zor çünkü insan kendi kendini sorgulamaya ve o vakti geçirecek bir insan, bir aktivite aramaya başlıyor. Bizleri bulunduğumuz mekanlara ait hissettirenler de tam olarak o insanlar, o aktiviteler. Beraber çalıştığınız insanla değil, beraber kahve içtiğiniz, muhabbet ettiğiniz, mangal yaptığınız, sinemaya gittiğiniz, oyun oynadığınız insanla yakın hissediyorsunuz, arkadaş oluyorsunuz; bunlar sonucunda ait hissediyorsunuz bulunduğunuz yere.
Çalışmaya Olması Gerekenden Fazla Odaklanmak
Dediğim gibi, gittiğiniz yere orda çok fazla çalışarak adapte olmayacaksınız. Eğleneceğiniz, dinleneceğiniz aktiviteleri farklı farklı insanlarla yaparak adapte olacaksınız. İş hiçbir zaman bitmiyor, doktora öğrencisisiniz, her zaman daha fazla makale okuyabilir, daha fazla kod yazabilir, daha fazla ders çalışabilirsiniz. Çalışmanın bir üst sınırı yok. Bu noktada çalışmak belli bir miktardan sonra gerçek hayattan kaçmak anlamına geliyor. Bulunduğunuz yerde sosyal bir hayat kurmaktansa çalışıyor, arkadaşlık kurmaya çalışıp başarısız olma riskini almaktansa gidip makale okuyor, yazacağınız makale için deney yapıyorsunuz. Yapmayın..
İkincil Çemberi Kuramamak
Birinci çember tabii ki çok önemli. Düzenli görüştüğünüz, sırtınızı dayayabileceğiniz, kötü gününüzde güvenebileceğiniz, güzel ve özel günleri beraber geçirebileceğiniz, değer verdiğiniz birilerini bulmak kadar güzel bir şey yok (canım arkadaşlarım iyi ki varsınız). Ama bir yandan ikincil bir çembere de ihtiyacınız var. Birkaç haftada, belki ayda bir görüştüğünüz; spesifik bir aktiviteyi birlikte yapmaktan hoşnut olduğunuz, hayatınızın aşırı içinde olmasa da canınız sıkıldığında yazabileceğiniz insanlar olması gerekiyor çevrenizde. Bence asıl bunları edinmek çok zorlaşıyor. Hem yakın arkadaşa ihtiyacınız olduğunun zaten farkındasınız, hem de zaten kafanızın en baştan kolayca uyuştuğu insanlarla arkadaş olmak için ekstra bir efor harcamanıza gerek kalmıyor. Ancak ikincil çemberde yer alacak insanlara birden fazla şans vermeniz, onları daha önceki arkadaşlıklarınızla karşılaştırmamanız, denemeniz ve çabalamanız gerek.
Bunlar benim şahsen geriye bakınca hata yaptığımı düşündüğüm noktalar, bu yazıyı okuyanların da benzer hatalara düşmeyeceğini umuyorum. Umarım sizler kendinize güzel bir hayat kurarsınız, sıkıntısız, kolayca, çok yorulmadan ve yıpranmadan.
Biraz da iyi yaptığımı düşündüğüm noktalardan bahsedeyim.
Araştırma Tarafında Denemekten ve Hata Yapmaktan Korkmamak
Daha doktoranızın başındasınız, pek çok hata yapacaksınız; ben çoktan başladım yapmaya. Oturup belli bir çaba harcadığım 3 projenin 2 sini bıraktım, bir noktadan sonra bana göre olmadığına karar verdim. Bu projelerden birini alırken bu ihtimalin çokça farkındaydım; çalıştığım araştırmacıya da bunu söylemiştim başlarken zaten, ayrılırken gayet medeni ve tatlı bir şekilde ayrıldım projeden. Diğer projede de, bir noktadan sonra ilerleyemediğimi ve artık daha fazla emek göstermek istemediğimi; projenin beni heyecanlandırmadığını hissettim, o zamana kadar yaptıklarımı belgeleyip ayrıldım.
Şu anda endüstride staj yapıyorum, bir yandan da üçüncü araştırma projemle ilgileniyorum, bir de bir yarışma düzenlemeye çalışıyorum. Bu noktada yapmaya çalıştığım neredeyse her şey benim için yeniydi, bir kısmında başarısız oldum ancak kalanlara motive ve mutlu bir şekilde devam ediyorum. Doktora benim için bir keşif süreci, alanı, kendimi, hocamı, geleceğimi keşfetmeye çalışıyorum; bunun da bol bol hata yaparak ve başarısızlık yaşayarak olacağının farkındayım.
Dolayısıyla daha önce uğraşmadığınız ihtimaller çıkarsa karşınıza, ben bunu yapamam demektense, ya başarısız olursam diye korkmaktansa deneyip başarısız olmayı denerseniz daha mutlu olabileceğinizi düşünüyorum. Tabii bu benim şahsi tecrübem, sizler için ne derece geçerli olur bilemiyorum.
Danışmanımla Dinamiklerimi Oturtmak
Her doktora öğrencisinin kendi danışmanıyla olan dinamiği birbirinden farklı. Bu noktada zaman içerisinde sizin ve danışmanınızın ikinizi de en rahat ettirecek, en verimli çalışmanıza izin verecek şekilde bir dinamik oluşturması gerekiyor. Ben bu noktada hem çok anlayışlı, kaliteli ve zeki bir danışman bulacak kadar şanslı; hem de ondan beklediklerimi açık bir şekilde ifade edecek kadar cesur olduğumu düşünüyorum. Danışmanınız sizi doktora öğrencisi olarak alarak size iyilik yapmıyor, siz kimseye borçlu da değilsiniz, birlikte geliştiğiniz ve ilerlediğiniz bir süreç olması gerek doktora sürecinizin. O yüzden, en baştan sınırlarınızı saygılı bir şekilde belirtmeniz, nasıl en iyi şekilde çalıştığınızı, nasıl bir danışmanlık ve yönlendirme beklediğinizi açıklamanız en iyisi olacaktır. Bunu yapmadığınız takdirde danışmanınızla aranızda kopuk, belki de sağlıksız olarak nitelendirilebilecek bir ilişki oluşacak; bununla birlikte çok severek başladığınız bir yolculuğu ya mutsuz ve yıpranmış olarak bitirecek, ya da belki de bitirmeyeceksiniz bile.
Tadını Çıkarmak
Amerika’ya gelmenin tadını çıkarmak gerek. Ben şu ana kadar burada olmanın da getirdiği finansal özgürlük sayesinde hem Amerika’da, hem Türkiye’de, hem de Avrupa’da 1 yıldır çok güzel gezdim, eğlendim, vakit geçirdim. Aldığınız az bir doktora maaşını bir de biriktireceğim diye kendinizi zorlarsanız bu 5 yıl geçmez, en azından bana öyle geliyor.
Hissettiklerim Açık Bir Şekilde Paylaşmak
Buraya gelmeden önce, duygularını, zayıf anlarını öyle çok paylaşan bir insan değildim. Doktoraya geldikten sonra bu biraz daha arttı. Bunun mental sağlığım için çok faydalı olduğunu, arkadaşlarımla olan ilişkimi de geliştirdiğini düşünüyorum. Buraya gelip, yaşadığım zorlukları bir de tek başıma kimseye anlatmadan yaşamaya çalışsaydım, büyük ihtimalle ilk 2 ayı bile çıkaramazdım. Yaşadıklarınızda yalnız değilsiniz, benzer zorluklardan geçen on binlerce kişi var, anlatın, konuşun, ağlayın, zırlayın; bu tamamen hakkınız. Kimsenin size kurtuldun işte ülkeden daha ne ağlıyorsun demesine de izin vermeyin. Finansal özgürlüğe kavuşmak ve parlak bir geleceğe doğru adım atmaya devam etmek için aynı zamanda pek çok fedakarlık yapıyoruz, bu fedakarlıkların küçültülmesine izin vermeyin.
Daha yazacak çok şey var aslında da, bu yazı bu kadar olsun. İyisiyle kötüsüyle, güzel ve aydınlatıcı bir yıl geçirdiğimi düşünüyorum ilk yılımda. Geleceğe dair umutluyum, heyecanlıyım, buraya geldiğim için de mutluyum yaşadığım tüm zorluklara rağmen. Umarım sizler de hayatınızda mutlu, heyecanlı, umutlu olursunuz, sağlıcakla kalın!